Lionel Messi (36) bu sezon Inter Miami’de 14 maçta forma giyip 11 gol 5 asist kaydetti. Geçtiğimiz hafta da 90 dakika sahadaydı, bir golü ofsayt nedeniyle iptal edildi, bir frikiği direkte patladı. Yani, evet orası MLS, ama…
Cristiano Ronaldo (39) bu hafta içi oynanan Asya Şampiyonlar Ligi maçında biri ceza sahası dışından sol ayakla olmak üzere 2 muazzam gol attı, 1 de asisti var. Geçtiğimiz haftaki lig maçında da frikikten gol atmıştı. Fiziği hala aynı, hatta daha iyi de olabilir. Evet Al-Nassr’da, evet yani orası Suudi Arabistan, ama…
Eden Hazard (32) geçtiğimiz hafta içi oynanan maçta 1 gol attı ve tam 6 asist yaptı. Hepsi güzel asistler ama Mbappe’ye yaptığı ayrı, Mbappe’nin Fenomen Ronaldovari bitirişi de cabası. Hazard’ın maç sonrası soyunma odasında Mbappe ile verdiği röportajda; “Bu Mbappe de fena değil, biraz daha yavaş ama kaliteyi hissediyorsunuz.” demesi bundan. Evet biraz yavaş, çünkü o bildiğimiz Mbappe değil…
Malumunuz, yukarıda özetlediğim haftadan önceki hafta, Hazard ‘profesyonel’ futbolu bırakma kararı aldığını açıkladı. Madrid’le sözleşmesi karşılıklı olarak sona erdirilmişti ve Hazard MLS’te ya da Arabistan’da oynamak istemedi, Türkiye’ye de gelmedi. Biz de Hazard’ın geride bıraktığı profesyonel kariyerini anmak ve neden böyle oldu sorusuna cevap bulmak için bu yazıyı hazırladık.
Hazard’ın futbola ve hayata bakışı, milli kariyerinde Türkiye’nin yeri, bitmeyen hamburger sevgisi ve Hazard üzerinden ‘McDonald’s vs Burger King’ atışması, “Hiç çıkarmayacağım demiştin e kolye nerede” repliğini kıskandırır alyans bağlılığı; Michael Owen, rahmetli atı ve keçeli kalemlerle futbolun ilişkisi üzerinden Hazard’ın kariyerini yâd edeceğimiz yazımıza hoş geldiniz. Keyifli okumalar.
Çocuklar üzerinde ödüllerin etkisini ölçmek ve ödüllendirmenin sonuçlarını görmek için yapılan klasik bir çalışma var. Şöyle; önce keçeli kalemlerle oynamayı seven çocukları tespit edebilmek için çocuklar arasında bir ön eleme yapılıyor. Bu kalemlere çok düşkünlüğü olmayan çocuklar eleniyor ve keçeli kalemlerle yazıp çizmeyi, resim yapmayı seven çocuklar ayrılarak üç farklı grup oluşturuluyor. Kalemler dağıtılıyor ve ilk gruba bu kalemlerle dolu odada ne yapmak istiyorlarsa onu yapmaları söyleniyor, herhangi bir ödül vaat edilmiyor. İkinci gruba küçük, önemsiz bir ödül; üçüncü gruba ise keçeli kalemlerle oynamaları karşılığında büyük bir ödül sözü veriliyor.
Çocuklar kendi haline bırakıldıktan bir süre sonra test tekrar edildiğinde büyük ödül vaat edilen grubun keçeli kalemlerle oynamaya en az ilgi gösteren grup olduğu ortaya çıkıyor. Oyun iştahı ve oynama isteği en yüksek grubunsa oyun karşılığında hiçbir şey vaat edilmeyen grup olduğu gözlemleniyor. Unutmayalım ki 3 gruptaki çocuklar da başlangıçta keçeli kalemlere ilgi duyan çocuklar arasında seçilmişti, bu çocuklar bu kalemlerle oynamayı seviyordu.
Nihayetinde uzmanların buradan çıkardığı sonuç şu; para, şan, şöhret gibi en görkemli ödüller dahi aslında pozitif bir ‘zorlama’ aracı. Yani içinizden gelmiyorsa hiçbir manaları olmadığı gibi bazen ters etkileri bile olabilir.
Hazard geçtiğimiz hafta profesyonel futbolu bıraktıktan sonra çıktığı ilk gösteri maçında mutlu, çok huzurlu ve tatmin olmuş görünüyordu. Evet oturdum Robert Pires, Govou, Giuly gibi eski futbolcuların ve Mbappe’nin babası Wilfrid Mbappe’nin olduğu maçın uzuun özetini izledim. Hatta maç sonrası Hazard’ın soyunma odasında verdiği röportajları falan da seyrettim. Gollerden sonra çekilen fotoğraflara baktım. İşte bahsettiğim o mutluluğu ve rahatlığı, anda olmayı orada gördüm.
Evet profesyonel futbol, insanı ihya edebilecek kadar muazzam bir kaynak, ama demek ki bir yere kadar.
Galiba oyun oynamaktan alınan zevki; başarma azminden ve en iyi olma hırsından ayırmak lazım. Biri diğerinden üstün olduğu için değil, birbirinden farklı olduğu için.
Daha iyi olmak, madalya almak, sonra daha da iyi olmak, kupa kazanmak, nihayetinde en iyi olmak ve bunun için kendini, hayatını buna adamak. Bunlar futboldan alınan keyiften ayrı kavramlar.
Evet ikisine de sahip olanlar var; Ronaldo ve Messi var. Tıpkı Jordan gibi, Kobe ve LeBron gibi…. Ama onlar istisna; bunun için bu kadar müstesnalar.
Hazard’ın da futbola bir oyun olarak baktığını ve elde ettiği tüm başarıların oyunun keyfini çıkarırken yaptıklarının bir nevi ‘yan etkisi’ olduğunu anlamamız gerekiyor belki de. Tüm o çalımlar, slalomlar, goller, muazzam paslar Hazard oyundan zevk alırken ortaya çıktı. Galibiyetler, kupalar, madalyalar da… Ama onun için asıl amaç hiçbir zaman bunlar değildi.
Keçeli kalemleri seven çocuklar gibi… Onlar da kendi hallerine bırakıldıklarında büyük keyif alarak oynuyorlardı, ve fakat oyunun karşılığında para vaat edildiğinde mesele oyunun kendisinden vaat edilen ödüle döndü ve çocuklar oyuna karşı zevklerini kaybettiler.
Belki profesyonel futbolculara sorarsak onlar da bu işi profesyonel olarak yapmanın hayat standartlarını yükseltmesi, bin ömürlük para getirmesini bir kenara koyarlarsa -koyabilirlerse- aslında oyundan çocukluktaki keyfi alamadıklarını söyleyeceklerdir. Çünkü bir yerden sonra mesele kazanmaya ve kaybetmeye dönüyor.
Kendisine hiç sormadım ama antrenörlüğü bırakmasını “Hayata dair bir seçimdi. 10 yaşından beri kampa giriyordum, artık girmek istemediği fark ettim. Galibiyetten ve mağlubiyetten yorulmuştum. Hayata bakışımla ilgili bir tercihti.” diyerek açıklayan Metin Tekin’in de buna katılacağına inanıyorum.
Tabii bunu bir de Florentino Perez’e anlatın isterseniz… Profesyonel hayatta yaptığınız işin karşılığında size vaat edilen bir para varsa; üstelik bu paralar yüksek paralarsa ve ayrıca sizin oraya gelmeniz için eski işyerinize de muazzam bir para ödendiyse; futboldan aldığınız çocuksu zevki Perez’e anlatamayacağınız ve anlatmamanız gerektiği de bir gerçek. Çünkü halı sahalar hep açık, eski futbolcular için gösteri maçı yapmak istediklerinde bir sürü stat da.
İşte Hazard’ın ikilemi burada. Yeteneğinin keyfini azamide sürüp vergisini asgariden ödemek istiyordu.
“Kendi kendime düşünüyorum, Messi ve Ronaldo gibi bir sezonda 50-60 gol atmak için ne yapabilirim? Tabii ki çalışıyorum, ama asla onlar gibi gerçek bir skorer olamayacağımı da anlıyorum. Bende öyle bir şey yok. Yani içimde yok. Sanırım kişiliğimle alakalı. Mesela ben maç 2-0’a gelince bu kadar yeter diye düşünüyorum. Bazen 1 gol attıktan sonra tamam yeter diyorum. Futbol benim için bir oyun, kendimi eğlendirmek istiyorum.”
Evet Hazard çok iyiydi. Çok çok iyiydi. Yoksa Premier Lig’in en iyileri arasına giremezdi. Ama en iyisi olmak, daha daha iyisi olmak gibi bir niyeti, derdi yoktu. Öyle olsa bunları bu kadar açık yüreklilikle söyleyemezdi.
Hazard’la ilgili Chelsea’deki zirve döneminde dahi yazılan yazılar, yapılan röportajlara yazılan tanıtımlarda hep şu vurgu var: “O Cristiano Ronaldo’dan farklı. Hatta Anti-Cristiano. Futbol sahası dışında futbolla ilgilenmiyor. Top oynamak ve iyi vakit geçirmekten başka hiçbir şeyi umursamıyor. Kupadan, galibiyetten şöhretten ziyade ailesini önceleyen bir aile babası gibi.”
Böyle bir adamın sanırım en büyük talihsizliği “Ronaldo’nun forması”nı devralması oldu. Ronaldo’dan sonra karşınızda kilolu bir Anti-Ronaldo. Madrid’e 100 milyon euro’yu aşkın bir bedelle transfer edilen Hazard’ın o yazı kendi deyimiyle ‘tatil’ yaparak geçirmesi ve ilk idmana kilo fazlasıyla katılmasını ancak futbola ve hayata yaklaşımıyla açıklayabiliriz. Premier Lig’in en iyi futbolcularından biri olarak ve çok formda bir sezon sonrasında Real Madrid’e transfer oluyorsunuz; kariyerinizin zirvesi, her profesyonel elit futbolcunun oynamak istediği bir cazibe merkezi ve o yaz çok iyi çalışıp sezona bomba gibi bir giriş yapmak yerine ilk antrenmana kilo fazlasıyla geliyorsunuz. Ve sonra şöyle diyorsunuz: “Tatildeyken tatildeyim,” “5 kilo fazlam var, ben yapım gereği kolay kilo alıp hızlı veren biriyim. 10 güne hepsini vermiş olurum.”
Üstelik çok değil 1-2 sene evvel şunu diyen de kendisi: “Profesyonel hayatımda fiziksel olarak çok kötü durumda olduğum tek dönem 2015-2016 sezonuydu. Mourinho’nun son 6 aylık dönemi. Ve kısmen benim hatamdı. Geçen sezonki şampiyonluktan sonra Mourinho’dan yaz için ekstra izin almıştık ve o sezon öncesi durumum berbattı. O hatadan ders çıkardım.”
Demek ki çıkarmamış. Yukarıda bahsettiğim ikilem işte bu.
Hazard emeklilik kararını duyururken de gerekçesini “Artık futboldan zevk almamak, antrenmanlardan keyif almamak” olarak açıklıyordu ve ekliyordu; “Sahada eğlenmediğimde oynamayı bırakacağımı hep söyledim. Bir yere gidip ‘para için’ oynamak istemedim. Antrenmanlardan keyif almıyordum.”
Hazard yapı olarak biraz Neymar’a benziyor; futbol onun için sahada başlayıp bitiyor. Top ayağındayken var, yoksa yok. En büyük meziyeti dribling ve özel gücü topla büyücülük olan bir oyuncu için şaşırtıcı olmasa gerek. Bu yüzden antrenmanları sevmiyor, esneme egzersizlerinden hazzetmiyor, ekstra antrenman asla yapmıyor, gym’e gitmiyor ve esneme soğuma egzersizlerini kramponlarının bağcıklarını çözerek geçiriyordu.
Takım arkadaşlarının, antrenörlerinin onun antrenman performansıyla ilgili ağız birliği etmişcesine söyledikleri tek şey var; “Eden tembel, çalışmayı sevmiyor.”
“Aman Tanrım! Eden, Eden, Eden… Çok yetenekli olduğu için kimse ona karışmazdı, biz de bir şey söylemezdik. Cumartesi günü maçta bir anda bir şey yapar, maçı bize kazanırdı. Maçın adamı o olurdu. Ama pazartesi ve salı günleri antrenmanda; yani evet antrenmandaydı ama aslında yoktu… Etrafta dolanıp dururdu. Diğer herkes birbirini tekmeliyor, bağırışlar küfürler… O bunların hiçbirini yapmadı. Ama sahada onun ne kadar iyi olduğunu siz de gördünüz… Bazı insanların bu kadar yetenekli olması adil değil!”
İmza: John Obi Mikel, Chelsea.
Hazard’ın antrenman disiplini sonradan ortaya çıkan bir mesele değil, sürekli tartışma yaratıyordu. Paf takımda da, genç milli takımda da, milli takımda da ve tabii ki Chelsea’de de. Cezalandırılarak takımdan kesiliyor, antrenörleri tarafından basın karşısında açıkça eleştiriliyor; ardından hırslanan genç Hazard formasını geri alıyordu… 2013 kasımında da Chelsea’nin Şampiyonlar Ligi’ndeki Schalke 04 maçının kadrosunda Hazard yoktu. Herkes şaşkındı, birbirine sakatlandı mı diye soruyordu. İşin aslı Mourinho’nun açıklamasıyla ortaya çıktı: “Yalan söylemeyeceğim, Hazard sakat değildi. Yalnızca antrenman saatini unuttu. Antrenmana geç kaldığı için bu maç onu cezalandırdım, lig maçında yeniden on birde olacak.”
Mourinho daha sonra bu konu hakkında; “Babalarının çocuklarına ders vermesi, ama aynı zamanda onları koruması da gerekir” demişti.
Babalar demişken, Hazard aslında profesyonel sporcu bir aileden geliyor. Babası orta seviyede bir defansif orta saha oyuncusuyken annesi Belçika 1.Bölge Ligi’nde hatrı sayılır bir forvetmiş. Eden’e hamile kaldıktan sonra futbolu bırakan ve beden eğitimi öğretmenliğine başlayan annesi ve profesyonel olamayacağını anlayınca eşini takip ederek öğretmenliğe başlayan babası, Eden’in ilk antrenörleri aslında. Üstelik Eden’in 3 kardeşi daha var; Thorgan’ı tanıyorsunuzdur, diğer ikisi de futbolcu. Herkesin futbolcu olduğu, yemek masalarında futbol konuşulduğu, evde sürekli topun döndüğü bir ortamdan bahsediyoruz.
Muazzam bir yetenek, böyle bir aile ortamı ve sonucunda profesyonel futbola karşı keyfini savunan bir adam…
Belki de bazı oyuncular için profesyonel futbol, fıtratları gereği, bir yerden sonra çekilmezdir;
Andre Schürrle de henüz 29 yaşında tıpkı Eden Hazard gibi Borussia Dortmund’la olan sözleşmesinin sona ermesinin ardından herhangi bir takımla sözleşme imzalamak yerine; “Artık alkışa ihtiyacım yok. Bırakmayı uzun zamandır düşünüyordum, artık futboldan keyif almıyorum” diyerek profesyonel futbolu bıraktığını açıklamıştı. Şimdi dağcı oldu, keyfi gayet yerinde gözüküyor.
Gareth Bale’in golf aşkı zaten malumunuz; futbolu bıraktı ama golfü bırakmadı, çok da mutlu.
Hazard gibi Real Madrid kariyeri istediği gibi gitmeyen ve kariyeri boyunca sakatlıklarla boğuşan Michael Owen da 33 yaşında futbolu bıraktığını açıklamış, artık at yarışlarını daha iyi takip edebileceğini ve yeni atı Brown Panther’i önemli yarışlara hazırlayabileceğini söylemişti. Maalesef 2 yıl sonra bir yarış esnasında ağır bir şekilde sakatlanan Brown Panther hayatını kaybetmiş. Ama Owen at yarışı kariyerini burda noktalamamış, hatta ileri taşımış; 2017’de özel bir at yarışı organizasyonunda jokeylik bile yapmış…
Yani, demek istediğim bu insanların hepsinin futbol dışında ya da futbolun yanında ilgi alanları vardı.
Peki Hazard’ın? Evet futbol, sonra?
Yemek. Özellikle hamburger.
Belçika milli takımının şef aşçısı Wym Casteleyn, Hazard’ın yemek sevdası sorulduğunda; ”Yıldız oyuncular her şeyi yiyemez diye bir kural yok. Zaten Hazard, Belçika’nın en obur futbolcusu. Lukaku da öyledir. Bir sürü meyve ve makarna yer. Ama Hazard Benteke’den de Lukaku’dan daha obur’‘ demişti. Dikkatinizi çekerim Benteke ve Lukaku’dan bahsediyoruz…
Eski Chelsea kalecisi Marcin Bulka da İspanya’daki ilk sezonunun ortasında “Hamburgerleri ve pizzaları seviyor, onu sürekli pizzacılarda görüyordum” demişti.
Sürekli derken, şaka yapmıyor;
Sene 2011. Belçika Euro2012 elemelerinde Brüksel’de Milli Takımımız ile karşılaşıyor. Hazard henüz 19 yaşında ve ilk milli maçını oynuyor. 60.dakikada oyundan alınan Hazard, yedek kulübesine gitmek yerine stattan çıkıp ailesiyle beraber bir hamburgerciye gidiyor. 2019’da verdiği röportajda o zaman yaşananları ilk kez anlatırken de hızını alamayıp hamburgerin sosunu övmeye başlıyor; “O içindeki sos özel bir sos, Endülüs sosu. Çok güzel. Hatta annem Londra’ya gelirken unutmasın yanında getirsin diye ona sürekli hatırlatıyorum.” Hazard’ın şevkine şaşıran muhabirler ‘Kaç hamburger yiyebilirsin mesela 3 hamburger yiyebilir misin?’ diye soruyorlar; “Küçüklerse evet. Büyükse ‘üçüncüyü’ yiyemem,” diyor.
Yıllar sonra da Madrid’e kilo fazlasıyla gelip sonra da sakatlıklar yüzünden yedek kulübesinde oturması Madrid taraftarını yeterince öfkelendirmiyormuş gibi bir de gidip McDonald’s reklamında oynuyor.
2021 yazı. EURO2020 için Belçika Milli Takımı’na özel “Kırmızı Şeytanlar” menüsü çıkaran McDonald’s, reklamlarında Hazard, Kevin de Bruyne ve Tielemans’ı oynatıyordu. Afişler asıldığında hamburgeri görünce gözü zevkten dönmüş Hazard yakın çekimde hamburgeri yemeye yaklaşıyordu.
Bu reklam sosyal medyaya düşünce Madrid taraftarının da gözü döndü. Kesinlikle haklılardı ama Hazard açısından bu hikayenin bir evveliyatı vardı. Bundan 6 ay önce Eden Hazard ciddi bir sakatlık geçirdiği için antrenmana çıkamadığında İspanya coğrafyasında meşhur bir sosyal medya hesabı “Hazard nerede?!” diye tweet atmış ve Burger King İspanya resmi hesabı paylaşımın altına “Burger King’de. İkili menü yiyor…” diye yazmıştı. Tabii bu yanıt virale dönüşmüş, tweet silinse de Hazard’ın kulağına kadar gitmişti. İyi reklam ama Ömer Üründül olsa yaptırmazdı…
Hamburger reklamı Hazard’ın Burger’dan intikamı olabilir, olmayabilir de. Ama şu kesin ki McDonald’s bu işe çok sevinmiştir. Bir de Natacha von Honacker…
Şu ana kadarki fotoğraflarda dikkatinizi çekmediyse bile McDonald’s reklamında bence sizin de gözünüze çarpmıştır; her fotoğrafta Hazard’ın alyansı parıl parıl parlıyor. Gösteri maçında da, krampon tanıtımında da; afiş çekiminde de, hamburger reklamında da. Bu dikkatimi çekti çünkü birincisici her erkek alyans takmayı sevmez, ikincisi reklamveren markalar ve reklamcılar reklam karesindeki her bir obje, büyüklüğü ve rengi konusunda ‘hassastırlar’. Reklam kompozisyonunda markanın amacına hizmet etmeyecek şeye yer yoktur. Dikkat süresi kısadır, reklam vermek pahalıdır; o yüzden her şey hedefe yönelik olmalıdır. Ve fakat McDonald’s reklamında Hazard’ın alyansı açlıktan gözü dönmüş yüzü kadar ön planda. Şaşırtıcı. Ama Hazard’ın bunu şart koştuğuna eminim ve bu, onun hayatında neye daha çok önem verdiğini gösteriyor bence. Bu yüzden önemli.
Oyun kuralları gereği futbolcuların ve hakemlerin kolye, küpe, yüzük gibi her türlü takıyı takması yasak, o yüzden resmi maçlarda alyansını takamasa da onun dışındaki neredeyse her yerde Hazard’ın alyansı parmağında. Gösteri maçında bunun için de ayrıca mutlu olabilir. Tabii Eden’in o alyansla bağlılığını ifade ettiği, 14 yaşında tanıştığı ve ilk görüşte aşık olduğu çocukluk aşkı, üç çocuğunun annesi ve 2012 yılından bu yana eşi olan Natacha van Honacker de…
Hazard Chelsea’de oynadığı 7 yılda Şampiyonlar Ligi kupası haricinde futbolda kazanılabilecek bütün kupaları kazanmıştı. İronik ama Şampiyonlar Ligi kupasını da Real Madrid’le sadece 3 maçta forma giyip 1 gol attığı sezon kazanmış oldu. Yani futbolda kazanılabilecek kulüp bazında her şeyi kazandı. Yine de hayattaki en büyük başarısını sorsanız; tabii Şampiyonlar Ligi kupasının kazanılmasında payı olduğunu iddia etmeyecektir, ama UEFA Kupası ve Premier Lig’i de söylemeyecektir. En büyük başarısı olarak eşiyle birlikteliğini ve çocuklarıyla kurduğu aileyi gösterebilir. Çünkü yukarıda da dediğim gibi, Hazard; galibiyetlerden, mağlubiyetlerden, kupalardan ve şöhretten ziyade ailesini önceleyen bir aile babası. Futbol sahası dışında futbolla ilgilenmiyor, top oynamak ve iyi vakit geçirmekten başka bir şeyi umursamıyor.
Yukarıda Schürrle’den bahsetmiştim, “Alkışlara doydum” diyordu futbolu bırakırken. Owen jokeylik yaptığı yarıştan sonra “Yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyorum. Benim için muhteşem bir deneyimdi.” demişti. Yarışta ikinci olmuş ve madalya kazanmıştı ama madalyaya değil o ana odaklanmıştı.
Bu yazıyı hazırlarken televizyonda Kaan Kural’la Mehmet Demirkol’u izliyordum. Ronaldo’nun saplantı derecesinde, takıntılı -hatta hastalıklı- profesyonelliğini konuşuyorlardı. Onlar da Jordan ve Kobe’yle Ronaldo’yu kıyaslayıp Ronaldo’nun “profesyonel sporculuk” çizgisinin ötesinde profesyonellikle psikopatlık arasında gidip geldiğini söylüyorlardı. Sonra Kaan Kural bir şey dedi; “… Evet bir yere kadar övüyoruz, profesyonelliği, çalışkanlığı; hırsı ve azmi. Ama adamın içi ‘huzura ermiyor’! 2 saat daha çalıştıktan sonra yetmiyor 1 saat daha çalışması ‘gerektiğini’ düşünüyor.”
Haklıydı. Ama Hazard da bırakın 1 saat daha çalışmayı o 2 saati nasıl doldurabileceğini düşünüyordu. Ve çıktığında yiyeceği Endülüs soslu hamburgeri… Bu yüzden 32 yaşında futbolu bırakmayı tercih etti.
Ama kim bilir, belki Hazard da huzuru başka yerlerde arıyordur ve belki bulmuş ya da nerede, nasıl bulabileceğini bulmuştur…