Neden takım tutarız? Takım tutmanın sosyolojisi

Dünya çapında çoğunluğu erkek olmakla birlikte bir çok insan Futbol yada diğer spor dallarında belli takımlara karşı güçlü aidiyet duygusu hissediyor. Çetin Altan 2006’da ki yazısında “Futbol çocukluktan başlayan psikolojik bir olaydır, psiko-sosyolojik bir vakadır. Tatmin olmamış insanların özlemidir. Öyle ki toplumda başarı açlığını, futbol karşılaşmalarında tatmin etme eğilimi hakimdir.” şeklinde futbolu tanımlıyor. Bu taraftarlık kültürü ülkemizde ve diğer ülkelerde bir çok tez konusuna ve sosyolojik ve psikolojik araştırmalara konu oldu. Bizde bu yazımızda bu araştırmalara göz atıp neden bu kadar tutkulu taraftar toplulukları oluşuyor sorusuna cevap arayacağız.

Yukarıda Çifte Turnike hesabının arabesk temalı bir Ankaragücü taraftar tiradını dinleyeceksiniz. Burada bahsedildiği gibi gerçekten tutulan takım ve ona duyulan aidiyet, yaşanmışlıklar taraftar – arma arasında güçlü bir bağ oluşturuyor. Takım kişiye belki geçmişteki yaşattığı olumlu olumsuz duyguları, ailesiyle yada arkadaşlarıyla yarattığı bağı anımsatıyor. Yaşanmışlıklar arttığında bağlılık daha da kuvvetli oluyor. Bu nedenle küçük yaştaki çocukların takım değiştirmesi o zaman ki takımların başarısına göre değişkenlik gösterse de belli yaştan sonra takımın başarı yada başarısızlığından bağımsız güçlü bir bağ oluşuyor.

Bu bağ aynı zamanda mesafeleri aşan bir duygusal akıma dönüşüyor. Takımını tutan kişi o bölgeden başka yere taşınsa da, ya da hiç bir zaman takımını canlı olarak izlememiş olsa da onlarla ortak bir paydada kendini görebiliyor. Bu konuyla ilgili Mehmet Ali Kılıçbay “Tutulan takımla herhangi bir temasın olmamasına rağmen, sırf onun şaşası, prestijini paylaşmak üzere, hayatında o takımı hiç görmemiş biri, üç bin kilometre uzaktan, “büyük” sayılan bir İstanbul takımını tutabilmekte ve böylece Galatasaraylı, Fenerbahçeli, Beşiktaşlı olarak ucuza kimlik sahibi olmaktadır” tespitinde bulunuyor. Bu bir insan bir yere ait olması yada kendine kimlik bulma arayışı olarak adlandırılabilir. Bu konuyla ilgili Garry Crawford “Taraftar tabanının temelinde yatan kilit faktör aidiyet duygusudur; bir tür neo-kabile olarak tribün, bireylerin özel yaşam tarzları nedeniyle nasıl bir araya geldikleri ve kendi kendilerini nasıl organize ettikleri ile ilgilidir” ifadelerinde bulundu. Çoğu insan için ait olma ihtiyacı, özsaygı arzusundan bile daha güçlüdür. Basitçe ifade etmek gerekirse, sosyal bağlılık kritik bir insan ihtiyacıdır ve bunu sağlamanın bir yolu da başkalarıyla sembolik bağlar kurmaktır. Dahası, ait olma ihtiyacı o kadar güçlü olabilir ki, başkalarıyla olan etkileşimlerimize dair algılarımızı etkileyebilir.

Araştırmalar ateşli spor taraftarlarının öz saygılarının daha yüksek olduğunu ve daha az depresyonda, daha az yabancılaşmış ve daha az yalnız olduklarını göstermektedir. Murray State’de psikoloji profesörü ve taraftar davranışları konusunda önde gelen uzmanlardan biri olan Daniel Wann, bir spor takımıyla özdeşleşmenin getirdiği sosyal refahın 24 faydasını derledi. “Eğer Seattle’da Seahawks taraftarıysanız, şu anda kendinizi yalnız hissetmek oldukça zor. Yabancılaşmış hissetmek oldukça zor. Eğer bir Seahawks ceketi giyiyorsanız ve alışveriş merkezinde yürüyorsanız, daha önce hiç görmediğiniz ve bir daha asla göremeyeceğiniz insanlar size beşlik çakıyor. Bununla birlikte gelen bir topluluk ve bağlılık duygusu var.”. Bu topluluk olma yada küçük klan oluşturma durumu taraftarlığı daha cazip ve çekici kılıyor. Yayıncı kuruluşun yıllar önce yaptığı reklam temalarında olduğu gibi top çizgiyi geçtiği anda insanlar arasındaki çizgiler siliniyor. Yani birbirini tanımayan insanlar bir amaç, bir sevda çerçevesinde birbirine sarılıp yıllarca tanışıyormuş gibi sıcak davranabiliyor.

Youngstown Eyalet Üniversitesi İletişim Bölümü Başkanı ve “Sports Fans, Identity and Socialization” kitabının yazarlarından Adam Earnhardt, “Araştırmalarımız, insanların taraftar olmalarının bir numaralı nedeninin, ilk topluluklarıyla olan bağları olduğunu gösteriyor. Xavier Üniversitesi’nde psikoloji profesörü olan ve uzun süredir taraftar davranışları üzerine araştırmalar yapan Christian End, “Evrensel bir ait olma ihtiyacı var,” diye ekliyor. “Eğer takımla özdeşleşmiyorsanız, insanlar ‘Neyin var senin?’ diye düşünmeye başlıyor. Normları ihlal ediyorsunuz.”. Bu ait olma duygusu ülkemizde başka konularda da gözlemlenebilir. Bazı insanların bir ünlü hayranı olarak onun fan klanına katılması ya da her hangi bir survivor yarışmacısının ateşli savunucusu olmuş topluluklar görebiliriz. Geçmişe gittiğimizde de bu ait olma ve kimlik arayışının siyasette tüm yurda yayıldığını acı şekilde deneyimledik. Mehmet Ali Gökaçtı bu konuyla ilgili 12 eylül sonrası futbol için “12 Eylül sonrası kitlelerin başlıca deşarj alanı, toplumda üstüne rahatça konuşulan ve sansürsüzce fikir yürütülen bir özgürlük alanıdır” dedi. Ümit Kıvanç ise “Siyasi faaliyetlerin askıya alındığı ve denetlendiği bu dönemde futbol taraftarlığı kitleler için sakıncasız bir kimlik ifadesidir. Bir görüşe göre, taraftarlık eskiden de vardı, ama böylesine yoğun şekilde anlamlarla yüklenmemişti” tespitinde bulundu.

Bununla birlikte maçların sonuçlarının taraftarı olumlu ve olumsuz olarak bir çok açıdan etkilediği çeşitli çalışmalarla tespit edilmiştir. Galibiyetler ve mağlubiyetler, her ne kadar taraftarlığın geniş kapsamlı etkisiyle ilgili olmasa da, her zaman olumlu olmasa da, derin ani etkilere sahip olabilir. Araştırmalar dikkatsiz araba kullanma, kalp krizi ve aile içi şiddeti spor müsabakalarının sonuçlarıyla ilişkilendirmiştir. Psychological Science dergisinde 2013 yılında yayımlanan bir araştırmaya göre, taraftarların takımları kazandığında daha sağlıklı beslendikleri tespit edilmiştir. INSEAD Business School’dan iki araştırmacı, iki sezon boyunca oynanan NFL maçlarının sonuçlarını iki düzineden fazla şehirdeki gıda tüketimiyle karşılaştırdı. Futbol takımının kaybettiği şehirlerdeki insanların Pazartesi günü normal tüketimlerine kıyasla yaklaşık yüzde 16 daha fazla doymuş yağ tükettiklerini buldular. Kazanan şehirlerdeki insanlar ise yaklaşık yüzde 9 daha az doymuş yağ tüketmiştir – futbol taraftarı olmayanlar da örnekleme dahil edildiğinde bile bu eğilim değişmemiştir.

Bazı araştırmalarda ise taraftarlarla sporcuların benzer duygularda aynı hormonları ürettiği tespit edilmiştir. Georgia State Üniversitesi’nden Paul Bernhardt tarafından 1998 yılında yapılan ünlü bir araştırma, spor müsabakalarını izleyen erkek seyircilerin de oyuncularla aynı testosteron artışını yaşadıklarını göstermiştir – kazanan takımların taraftarlarında yaklaşık yüzde 20’lik bir artış ve kaybeden taraftarlarda da benzer bir düşüş. Bilim insanları ayrıca beynimizde “ayna nöronlar” olarak adlandırılan ve sadece spora katılımla değil, başkalarının katılımını izleyerek de aktive olan nöronlara dikkat çekmişlerdir. Bu bulgular, sporcularla aramızdaki derin dolaylı bağlantı hissini açıklamaya yardımcı oluyor.

Kaynakça

FUTBOL TARAFTARLIĞI, ÖZDEŞLEŞME VE KİMLİK: TARAFTARLIKTAN FANATİZME… Mert Kerem ZELYURTADE

Moving beyond fan typologies: The impact of social integration on team loyalty in football. Contact author: Ian Fillis Craig Mackay

The psychology of being a sports fan Larry Stone

Sociology of Football Oleg Kildyushov

Fandom in Sport and the Psychology of Fanatic Behaviour