“Manchester City 2019 yazında Cancelo için 60 milyon sterlin ödediğinde birçok insan bu transfere kuşkuyla yaklaşmıştı. Covid nedeniyle ötelenen sezonun sonunda da futbolseverlerin görüşü pek değişmemişti.
Cancelo’nun performansı iyiydi ama Premier Lig’de sadece 13 maçta sahaya ilk 11’de çıkmıştı ve bu maçlarda gol ya da asist katkısı gelmemişti; yani 60 milyon sterlinlik bir performanstan bahsetmek pek mümkün değildi. Üstelik bugün olduğu gibi o dönem de City’nin formda bir Kyle Walker’ı vardı ve İngiliz sağ bek formayı kaptıracak gibi durmuyordu.
Ama Pep Guardiola’nın bir planı vardı…
Cancelo, antrenman sahasında her zaman çok sıkı çalışıyordu ama Pep’in bek oyuncularını orta sahaya çekme arzusunu gerçekleştirmesi ve bunu onun istediği gibi mükemmelleştirmesi gerekiyordu. Hücumda ekstra bir orta sahaya dönüşürken aynı zamanda rakibin kontra ataklarını da önlemek için çaresizce bu yeni oyun tarzına adapte olmaya çalışıyordu.
Neyse ki o günler geride kaldı… İlkinden daha iyi geçen ikinci sezonun ardından Cancelo 2021-22 sezonunda patlama yaptı. 27 yaşındaki Portekizli, devre arasından bu yana tüm müsabakalarda yaptığı toplamda 11 gol katkısıyla City’nin sol bek mevkiindeki tüm problemleri çözdü. Hatta bazı maçlarda kendi doğal mevkiinde Walker’ı da ilk 11’in dışına itti.
Guardiola, Cancelo için şöyle diyor; “Philipp Lahm bek pozisyonundan içeri kat eden oyuncular içinde hayatım boyunca gördüğüm en iyi oyuncu. Joao şu anda, Philipp’in oynadığı seviyede oynuyor. O kaliteye sahip. Doğal pozisyonu sağ kanat ama her iki kanatta da oynayabiliyor, onun için hiç sorun değil.”
Son 20 yılın en iyi sağ beklerinden biri ile yapılan karşılaştırmalar Cancelo için kıvanç verici ama bu röportajda onun da söylediği gibi, oyununun zirvesine ulaşması için kişisel trajedisinin üstesinden gelmesi gerekti. Geldi, zorlukları aştı ve şimdi kaldırmadığı sadece bir kupa kaldı…”
Bu yazı FourFourTwo dergisinin Mart 2022 sayısında İngilizce olarak yayımlanmış ve Futbol Akademi için Türkçeye çevrilmiştir. İyi okumalar…
Guardiola senin Bayern efsanesi Philipp Lahm kadar iyi olduğunu düşünüyor. Ne büyük iltifat…
Böyle bir övgü alacağımı hiç düşünmemiştim, vay canına! İlkay’la ve Lahm’la oynayan diğer futbolcularla konuştuğumda hepsi Philipp’in olağanüstü olduğunu ve sahada yaptıklarını sanki çok kolaymış gibi gösterdiğini söylüyor. Dani Alves, Cafu ve Maicon’un yanı sıra Lahm tüm zamanların en büyük sağ beklerinden biri.
Şubat ayına dek tüm müsabakalarda üç gol ve sekiz asist kaydettin ve David Alaba’nın Bayern’de 2013-14 sezonunda doğrudan katkı verdiği gol rekorunu geçerek bir Pep takımı için en az 10 gole doğrudan katkı veren ilk defans oyuncusu oldun. Bu ani değişikliği neye borçluyuz?
Bu istatistikten haberim yoktu. Bunlar harika sayılar, ama dürüst olmak gerekirse istatistiklere fazla dikkat etmiyorum. Elimden geldiğince iyi oynamak istiyorum, çünkü City’nin derin ve güçlü kadrosuna bakınca ilk 11’de kalmanın en iyi yolu bu. Seviyeyi biraz bile düşürürseniz, hemen arkanızda forma giymek için her şeyini veren bir takım arkadaşı görüyorsunuz. Bazen istatistikler bir oyuncunun sahada ne yaptığını değil göstermemek, gizleyebilir bile. Asist yapmak ve gol atmak kuşkusuz önemli ama benim için maçtan sonra soyunma odasında oturduğumda harika bir iş çıkardığımı hissetmem daha önemli. Asist yaptığım bazı maçlardan sonra daha iyi oynayabilirdim dediğim de oldu mesela.
Newcastle karşısındaki ilk golünden önce Premier Lig’de tam 37 şut çekmişsin. Bu Avrupa’nın en büyük beş liginde golle neticelenmeyen en fazla şut sayısı. Bilinçli bir tercih miydi?
Evet, Pep benden daha fazla şut atmamı istedi çünkü bunda iyi olduğumu biliyor. İki ayağımla da iyi şut çekiyorum. Pep’in bu isteği bana çok güven verdi. Bir de kaleye şut çektiğimde gol olmasa da rakibe kontra atak şansı vermemiş oluyoruz, bu da işin artısı! [Gülüyor]
Premier Lig’in en iyi oyuncularından biri haline gelmenin sırrı nedir?
Böyle anılmaktan çok mutluyum. Her gün dünyanın en iyi oyuncularıyla antrenman yapmak beni daha da iyi olmaya itiyor. Her sabah yataktan kalktığımda bugün daha iyi olmaya, kendimi biraz daha geliştirmeye kararlı şekilde uyanıyorum çünkü hayat kısa ve elimden geldiğince çok şey öğrenmek istiyorum. Amacım futbolu doyasıya yaşamak ve zevk almak.
Sağ ayaklı bir sol bek olarak Avrupa’nın önde gelen hücum beklerinden biri olacağını hiç hayal etmiş miydin?
Ben hep büyük hayaller kurarım – hırslı bir adamım. Manchester City’de mümkün olan en yüksek seviyede oynuyoruz. Tabii ki bu seviyede yalnız değiliz – Bayern, Real Madrid ve Barcelona da var; belki şu an harika bir dönemden geçmiyorlar ama onlara her zaman saygı duyulması gerekiyor. Tabii Liverpool ve Chelsea de var, ama ben dünyanın en iyi takımındayım. Her gün bu adamlarla antrenman yapıyorum ve takım arkadaşlarımın ne kadar iyi olduğunu bizzat biliyorum. Onlar bu oyundaki en iyi oyuncular ve kazandığımız şampiyonluklar da kadromuzun ne kadar güçlü olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Şimdi geriye bir tek Şampiyonlar Ligi kaldı. Artık seti tamamlamak istiyoruz.
Çocukluğun nasıldı? Portekiz’deki çocukluk günlerin nasıl geçti?
Aah, ben biraz belaydım! [Gülüyor] Hep sokaktaydım. Küçük yaştan beri güçlü bir kişiliğim vardı, konu ne olursa olsun kaybetmekten nefret ediyorum. Ocak ayının sonlarında birkaç gün iznimiz oluyor, o zaman ve diğer her fırsatta oraya gidiyorum. Benim için dünyanın en güzel yeri, kendimi orada özgür hissediyorum. En iyi arkadaşlarım hala orada yaşıyor ve mahallemdeki yaşlı kadınlar beni hala küçüklüğümden hatırlıyor. Çocukken top oynadığım sahaya ne zaman gitsem aklıma bir sürü hatıra geliyor.
Futbol aşkını kim ateşledi?
Ronaldinho benim çocukluk kahramanımdı ve hala en çok hayran olduğum oyuncu o. Bebekken bile toplara karşı bir tutkum vardı ve altı yaşında sokakta top oynamaya başladım. Babam oyunumdan farklı bir şey olduğunu fark etti ve beni bir futsal takımına kaydettirdi. 13 yaşıma geldiğimde Benfica’ya katıldım ve ardından 11’e 11 maçlarda oynamaya başladım. Sokakta top oynarken futbola aşık oldum ve bugün hala çok yakın olduğum çocukluk arkadaşlarım da futbol tutkumu besledi. O zamanlar bütün hafta sonunu futbol oynayarak geçirirdik…
Profesyonel olmak için aşman gereken en büyük engel neydi?
Annemi kaybetmem… Şüphesiz. Annem sabah 6’dan 8’e kadar bir kafede, daha sonra akşam 4’e kadar okul mutfağında ve günün geri kalanında da bir kreşte temizlikçi olarak çalışıyordu. Ben 18 yaşındayken vefat etti ve yani ondan sonra artık futbol umurumda değildi. Hayatımın çok zor bir dönemiydi – futbola devam etmek için ne isteğim ne de gücüm kalmıştı. Devam etmemi sağlayan, babamla yaptığım çok önemli bir sohbetti.
O dönem kardeşim henüz 10 yaşındaydı ve ben kısa süre önce ilk profesyonel sözleşmemi imzalamıştım. Evin geçimini benim kazandığım para sağlıyordu. Babam duvar ustasıydı, bana vazgeçemeyeceğimi söyledi; ailemize ancak benim daha iyi bir gelecek sunabileceğimi söyleyip bana hayatın gerçeklerini gösterdi. O konuşmadan itibaren yeniden hayalimin peşinden koşmaya karar verdim ve yola devam ettim.
Benfica’nın akademisinde hem sağ hem de sol bek oynadın. Pozisyon değiştirmek seni zorladı mı?
Aslında Benfica’ya sol kanat oyuncusu olarak gelmiştim! Bir gün bir takım arkadaşım sakatlandı ve ben sağ beke geçtim, o maç iki gol attım. Ondan sonra da bekte kaldım çünkü antrenörler bende henüz benim fark edemediğim nitelikleri gördüler. Açıkçası ilk başta ben onlar kadar emin değildim. Zamanla birkaç pozisyonda daha oynadım: orta saha, sol bek, sağ bek, sağ kanat, sol kanat. Herhalde oynamadığım bir forvet bir de stoper kaldı. [Gülüyor]
Valencia’da Gary Neville’le çalışırken ondan bir şeyler kaptın mı?
Çok uzun süre geçiremedik, üç ay falandı galiba, ama tabii ki tecrübesini bana aktarmaya çalıştı. Benden çok şey istiyordu, çok talepkârdı; çünkü potansiyelimi görmüştü. Gary Neville bir İngiliz futbol efsanesi, bir Manchester United efsanesi, bu yüzden onun gibi eski oyunculardan bir şeyler öğrenmek her zaman iyidir. United’la sekiz Premier Lig şampiyonluğu kazandılar.
Ama Valencia menajerlik kariyerine başlamak için çok doğru bir yer değil. Çok büyük ve köklü bir tarihi olan bir kulüp. Orada taraftarlar takımlarını büyük bir aşkla destekliyor fakat her şey çok uçlarda yaşanıyor. Hem teknik direktör hem de oyuncular üzerinde büyük bir baskı oluyor ve o atmosferde performans sergilemek zor. Başarılı olmayan sadece o değildi – başka teknik direktörler de benzer sorunlar yaşadı.
Serie A’da Milan ve ardından Juventus’ta oynadın. Orada neler öğrendin?
Serie A’da başarılı olmanın anahtarı, taktiksel farkındalık. İtalya’da bekin tek görevi savunma yapmaktır – bu anlamda biraz geçmişte kaldılar çünkü modern futbol artık böyle değil. Artık en iyi hücum setleri geriden inşa ediliyor – arkadaki oyuncular başarılı olursa, hücum eden oyuncular da yeteneklerini gösterme konusunda daha fazla özgürlüğe sahip oluyorlar. Hem Inter’de hem de Juve’de çok şey öğrendim ve iki harika kadroyla çalışma ayrıcalığına sahip oldum. Orada hala iletişim halinde olduğum iyi arkadaşlar edindim; Miralem Pjanic, Douglas Costa, Paulo Dybala ve Cristiano Ronaldo gibi adamlar. İtalya, bugün ulaştığım oyunu şekillendirmeme yardımcı olan önemli bir öğrenme süreciydi.
Pep seni bir sonraki seviyeye nasıl taşıdı?
İlk sezonumda benden orta sahaya daha yakın, half-space’de içe kat ederek oynamamı istedi – ki buna pek alışık değildim, özellikle de sırtım rakibe dönükken top almaya hiç alışkın değildim. Her antrenman çok önemli hale geldi çünkü antrenmanlar Pep’in ne istediğini anlamama yardımcı olduğu anlardı.
Yeni şeyler öğrenmeye hazırsanız, söylenenleri dinleyin ve çok çalışın, o zaman gelişmek daha kolay – ama açıkçası ben başlangıçta buna ikna olamamıştım. Zamanla sistemi anlamaya başladım ve artık tamamen mantıklı geliyor. Pep her oyuncudan en iyisini alabilir, sahadaki olup biten her şeyi videolarla ve bazen uzun sohbetlerle açıklayabilir. Oynadığımız oyunu kolay gibi gösteriyor. Asla değil!
‘Pep tarzı’ antrenörlük nasıl?
Takım maç üstüne maç kazanıyor, eğlenceli futbol oynuyor, hem deplasmanda hem de deplasmanda oyunu domine ediyor. Pep bunu çok iyi yapıyor – onun Barcelona’sı ve Bayern’i de böyleydi. Pep’in Barça’sı izlemekten en keyif aldığım takımdı. Buraya gelmemin başlıca nedenlerinden biri de buydu çünkü onunla çalışmanın nasıl bir şey olduğunu merak ediyordum. Tüm beklentilerimi karşıladı, ne umduysam hepsi öyle oldu.
Ama seni şaşırtan şeyler de olmuş olmalı…
Çok daha kızgın olduğunu düşünürdüm ama tamamen yanılmışım çünkü çok sakin bir adam! Pep çok büyük bir lider ama bu zaten sürpriz değildi. Zaten yalnızca güçlü liderlik becerilerine sahip bir adam, daha önce kurduğu takımların seviyesinde başka takımlar kurmayı başarabilir. Bu hiç kolay değil – ben çok kez harika kadroların, antrenörlerinin eksiklikleri yüzünden bir türlü harika takımlara dönüşemediğini gördüm.
Pep bize ne zaman bir video gösterse, her bir oyuncu tüm dikkatini veriyor çünkü bizi oyuncu olarak ne kadar geliştirebileceğini biliyoruz. Başka tarzlara, başka kişiliklere sahip diğer antrenörlerin bunu başarması çok zor.
Pep seni bir ‘elmas’a benzetmişti. Buna ne dersin?
Takımımızda çok değerli birçok elmas var, sadece kendime pay çıkarmak istemiyorum; kadromuz bizim en büyük gücümüz. Yedek kulübemiz dahi birinci sınıf oyunculardan oluşuyor. Açıkçası, Pep gibi bir antrenörden bu iltifatları almak çok gurur verici, ancak oynanan dakikalardan bağımsız olarak bu takımın her bir üyesi çok değerli.
O zaman Elmas Cancelo’nun değeri nedir?
[Gülüyor] Elmas Cancelo, takım arkadaşları kadar değerli! Burada öyle bir kolektif duygumuz var ki, bencilliğe yer yok. Bu yaklaşım bizi kupalar için verdiğimiz mücadelelerde daha da güçlü kılıyor. Bireysel bir ödül almaktansa takımla kupayı kazanmayı tercih ederim ve eminim tüm takım arkadaşlarım da aynı şeyi düşünüyordur.
FourFourTwo ─ Mart, 2022